Bebekler etraflarındaki eşyalara dokunarak onların ne olduğunu sorarlar. Bütün çocuklar, konuşur konuşmaz soru sormaya başlarlar; bilmedikleri kelimelerin anlamını, anlamadıkları her şeyi sorarlar, sordukça da sorarlar. Bu merak dünyayı, hayatı keşfetmek içindir. 5 yaşında ki bir çocuk günde ortalama 400 soru sorduğunu okudum bir yerde. İki hafta sonra 4 yaşını tamamlayacak olan oğlum bu sayıyı geçtiğini tahmin ediyorum. Soru sormak her çocuk için son derce doğal bir içgüdüyken zamanla, önce aile sonra okul ve toplum çocuğun sorularını, merak duygusunu, öğrenme içgüdüsünü o kadar bastırır ki sonunda hiç soru sormayan bir yetişkin çıkar ortaya.
Öğrenmenin temelinde soru sormak yatar. Merak etmeyen, soru sormayan birine birşey öğretmek çok zordur. Soru soran her insan yaratıcılık alanında dünyamıza birşeyler katabilir. Bilim adamlarını bilim adamı yapan, sıradan insanların akıllarından bile geçirmedikleri sorulara cevap aramalarıdır. Soru sormak ve soruya tüm olanaklarla cevap aramak bilimi ve medeniyeti geliştirir.
Özellikle dini konularda sorduğu sorular savsaklanan hatta soru sorduğu için azarlanan çocuklar heyecanlarını kaybedip kısa sürede sormamayı da öğrenirler. Dini konularda soru sormayan insanlar hayata atıldıklarında maalesef artık yeni bir şey öğrenme hevesi hiç kalmamış yetişkinler olurlar; kendilerine sunulmuş eksik, yanlış bilgilerle yaşarlar.
Albert Einstein “Önemli olan, soru sormaktan vazgeçmemektir. Bu kutsal merakı asla kaybetmemek gerekir.” der. Her konuda bizi geliştiren içimizdeki merak, sorduğumuz sorular ve aldığımız/bulduğumuz yanıtlardır. Dinimizi merak etmek, dinle ilgili soru sormak, dinimizi anlama ve anlamlandırma çabasıdır.
Soru sormaktaki ısrarımız kimilerini kızdırabilir. Çünkü sorularımız bazı insanların aslında bilgisiz olduklarını ortaya çıkarabilir, içi boş bir gücün üzerinde oturduklarını ispatlayabilir. Etkili soru sormak öğrenmenin ve öğretmenin temelidir. Herhangi bir konuda sorusu olan kişi, artık meselenin farkına varmış, kavrama yollarını aramaya başlamış demektir. Soru soran insan öğrenebilir, gelişebilir, değişebilir ve değiştirebilir. Yaşam kalitemizi geliştirmek, daha iyi bir insan olmak istiyorsak özellikle dini konularda daha fazla sorular sormalıyız.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde birçok ayette ve birçok konuda bize düşünmemizi, akıl erdirmemizi emrediyor.
“Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (54/KAMER-17 -Diyanet İşleri)
“Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.” (2/BAKARA-242 -Diyanet İşleri)
Sorularımız olmasa düşünme diye bir şey de şüphesiz olmazdı. Düşünce, “Neden?” “Nasıl?” sorularını sormakla başlar. Soru soran zihin nasıl bir zihindir? Mesela bir peygamberi soru soran bir adam olarak hiç hayal etiniz mi? Hz. İbrahim’in soruları üzerine hiç düşündünüz mü? Hz. İbrahim Yüce Allah’a ve kendi kendine neler sormuş bir bakalım.
“Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. …” (2/BAKARA-260 – Diyanet İşleri)
“Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi. 77Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. 78Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.” (6/EN’ÂM- 76-78)
Bu ayetlerde, Hz. İbrahim’in sorular üzerinden, bir aklın nasıl yürütüleceği ve doğru yola nasıl varılacağı dersi veriliyor; soru sorarak, düşünerek, anlayarak imanda büyüyerek. Düşünmek, soru sormak ve cevap aramak sanıldığı gibi insanı imandan çıkarmaz aksine iman ve teslimiyeti güçlendirir. Cevap aradığımız sorulara tatminkâr bir yanıt bulduğumuzda içimizde güçlü bir iman oluşur. Taklit, önyargı ve kuruntulardan uzak durmanın için, nasıl demirin ateşten geçirilip çelikleşmesi sağlanıyorsa, imanımızda düşünerek, sorgulayarak ve iyice anlayarak sağlamlaştırabiliriz. Bir meseleyi önce etraflıca konuşur, düşünür, sorgular ve sonra kararını alırız.
Soru sözcüğünün Arapçası “sual” aynı anda hem soru sormak hem de istekte bulunmak anlamına gelir. Dolayısıyla soru sormak istekte bulunmak, istekte bulunmak soru sormak demektir. Se-e-le Kelimesinin Kur’an’daki anlamlarından bazıları şöyle:
- Sormak(*)
Kâle in seeltuke an şey’in ba’dehâ fe lâ tusâhıbnî,
“Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. …” (18/KEHF-76 – Diyanet İşleri)
- İstemek
Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr(ecrin),
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. … .” (26/ŞUARÂ-109 – Diyanet İşleri)
Seele kelimesi Kur’an’da isteğin pek çok çeşidi için kullanılmaktadır. Mesela, burada yapılan bir iş için, yani peygamberin tebliğ faaliyeti için dünyevî bir karşılık istememesini ifade etmektedir.
- Sorgulamak
Fe le nes’elennellezîne ursile ileyhim ve le nes’elennel murselîn(murselîne).
“Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız. Peygamberlere de elbette soracağız.” (7/A’RÂF-6 – Diyanet İşleri)
- Dilenmek
Ve emmes sâile fe lâ tenher.
“Dilenciyi azarlama.” (93/DUHÂ-10 -Süleyman Ateş)
Sail kalıbından olduğunda dilenmek manasım ifade etmektedir. Bakara/273’te (lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ(ilhâfen), onlar yüzsüzlük yaparak dilenmezler) buyurulmaktadır.
- Sorumluluk
(se-e-le) kelimesini (mes’ûlâ) kalıbından aldığımızda, sorumluluğu ifade etmektedir. (çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir). [17/İSRÂ-34] Soru sormak öğretim faaliyetinin en önemli metodlarından biridir. İleri safhada, öğrenmek için sorulan sorular; sorgulama şekline dönüşür. Öğrenmek için soru sorulur, yanlışı ortadan kaldırmak için sorgulama yapılır. Bir bilginin doğru veya yanlışlığını tesbit etmek için düşünceyi harekete geçirmenin ilk basamağı sorgulamaktır. (*){http://errahman.de}
Eğer gerçeklerin arayışına girmişseniz, her tür soru mübahtır. Yeter ki gerçeği sadece gerçeği öğrenmeye çalışın. Allah bu tür soruların hiç birisini terslememiştir. Gerçeği arayanlarda özgür ruhlu insan örneğini görürüz. Özgür ruhlar yerleşik olana teslim olmazlar! Doğruyu söylediği için dokuz köyden kovulmayı, ateşe atılmayı veya çarmıha gerilmeyi göze alırlar. Sözün namusuna inanırlar. Eleştirilemeyeni eleştirir, sorulamayanı sorar, düşünülemeyeni düşünür, söylenemeyeni söyler KRAL ÇIPLAK derler. Gönüller fethetmeyi değil; zihinler açmayı görev bellerler. Egemeni eleştirir, zorbanın karşısına dikilir, zenginin önünde eğilmezler. Haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmazlar. Sultan sofralarından beslenmez, gerçeği sadece gerçeği söyler. Devrim yapmış toplumlar, içinden özgür ruhlar çıkarabilmiş toplumlardır. Halklar özgür ruhlu insanların sayesinde sıçrama yapabilmiş, insanlık onların sayesinde ileri gidebilmiştir. Tarihine bakın, bütün büyük devrimlerin ve insanlık sıçramalarının kökünde özgür ruhlu insanların soruları vardır.
Bize söylenenlere körü körüne inanmayalım, araştıralım! Kimsenin sözünü duyar duymaz teslim olmayalım! Bir fikir olarak kabul edip kendimiz araştıralım! Her sözü ve iddiayı dinleyelim, fakat delillerini görmek, bizzat kendimiz benimsemek istiyoruz, körü körüne inanmak istemiyoruz diyebilelim.
Öyle ya Hz. İbrahim peygamber olduğu halde itminan olmak istiyorsa bizim bin kat daha fazla itminana ihtiyacımız yok mu dersiniz? Hz. İbrahim’in soruları, kıyamete kadar insanların elinde olacak bir Kitaba alınarak neden ayet yapılmış dersiniz? Kime mesaj veriliyor bu soru örnekleriyle? Peygamberlerde bizim için en güzel örnek olduğuna göre onun benzeri soruları bizim de sormamız gerekmiyor mu?
Soru sormak gerçeği aramaktır. Gerçeğin ortaya çıkması için sorulur bütün sorular. Savcı soru sorar, hâkim soru sorar, gazeteci soru sorar, filozof soru sorar, çocuk soru sorar. İNSAN soru sorar…
Peki, “Fazla soru sormayın sizden öncekiler bu yüzden helak oldu soru sormak Şeytan işidir ilk akıl yürüten Şeytandır” yollu rivayetlere ne diyeceğiz?
Bana öyle geliyor ki yıllar yılı akıldan, zekâdan ve soru sormaktan rahatsız olanlarca uydurulmuş sözlerdir bunlar. Karşılarında sürü görmek isteyenlerin hezeyanlarıdır bunlar. Bunlar Kur’an-ı Kerim ruhuna aykırıdır ve reddedilmelidir.
Çünkü Peygamberler ve Melekler soru sormuşlardır Yüce Rabbimize:
“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? …” (2/BAKARA-30 -Diyanet İşleri)
Evet, Meleklerde soru sordu! Şeytan soru sormaz, aldatır. Sorsa bile aldatmak, kandırmak için sorar ve ona da soru denmez. Kibir, kıskançlık, haset, yanıltma, aldatmadır şeytanın işi; gerçeğin ortaya çıkması için soru sorma değil. Soru sormak düşünmenin ve ruhsal gelişimin en önemli şartlarından biridir.